Neşe Karaböcek, 1 Nisan 1947 yılında İstanbul Yeşilköy'de üç katlı ahşap bir evde doğdu. Aile, ikisi ölen üç kızın ardından bir kız daha doğduğunu görünce biraz burkulur ama ebesi ‘‘Bak, göbeğini uzun kesiyorum, sesi güzel olsun’’ diyerek annesine verir altı kiloluk bebeği. Neyse dördüncü doğumdan sonra bir erkek çocuğa sahip olur anne ve babası ve iki kız çocuğa daha.
Eh neredeyse bir ermiş olduğu, sesin güzel hatta soprano olduğu çok geçmeden ortaya çıkar; cumbada oturup sokağa bakarak ve elindeki çorba kaşığıyla tempo tutarak ‘‘Çile Bülbülüm Çile’’, ‘‘Fincanı Taştan Oyarlar’’, ‘‘Limon Ektim Taşa...’’ gibi şarkıları döktüren, henüz 2,5 yaşında bir kızdır.
Babasının Devlet Demiryolları'ndaki görevi nedeniyle Ankara'ya taşınmalarının ardından, komşuların da zorlamasıyla, Ankara Radyosu'nda çocuk korosunu yöneten Ayşe Abla'ya götürür annesi. Ama Ayşe Abla elinde kaşıkla kocaman kocaman şarkılar söyleyip, kocaman kocaman şarkıcılara taş çıkaran küçük Neşecan Göktürk'ü ne yapsın; o çocuk şarkıları söyleyen çocuklarla çalışmaktadır! Fakat anne dayatınca, konservatuvara götürmesi için bir kart yazar.
Neşecan birkaç gün sonra, büyük bir salonun ortasındaki kuyruklu piyanonun önündedir. Nazım Ülgen ‘‘çocuk’’u görünce uzun bir ‘‘Aaaaa’’ çeker; beklediğinden çok küçüktür çünkü. Neyse, elinde kaşığı ve boyu piyano tuşlarının hizasında olmak üzere, bir ‘‘Çile Bülbülüm’’ çeker Neşecan. Nazım bey ayağa fırlar:
- Hanım hanım bu çocuk ne böyle? Cüce mi yoksa?
- Beyefendi kendinize gelin! Görmüyor musunuz küçücük çocuk.
- Afedersiniz birden şok oldum. Ne bileyim, hiç böyle şey görmedim.
O sıralarda Ankara Devlet Tiyatrosu Küçük Tiyatro Bölümü kurulur. Muhsin Ertuğrul'un talimatıyla gazetelere ilan verilerek, tiyatroya alınacak yetenekli küçükler aranır. Neşecan yine büyük bir salonda, Muhsin Ertuğrul'un karşısındadır şimdi. O da şaşırır duyduklarına ve gördüklerine. Ama bir sorun vardır: ‘‘Daha ilkokula gitmiyor, okuma yazması yok. Oyunu nasıl ezberler...’’ Yine de imtihanı kazanır; üstelik tiyatro, şan ve bale bölümlerine kabul edilir. İlk rolü ‘‘şarkı söyleyen bir kuş’’tur, yaşı 3,5'ken alır bu rolü. Sonra Mümtaz Zeki Taşkın'ın yazdığı iki oyunda başrol oynar: Yıldız Ece ve Kara Böcek. Mümtaz Bey'in hep ‘‘Böcek’’ diye sevdiği ve bu nedenle de adına bu oyunu yazdığı Neşecan, sonraları hep Neşe Karaböcek olarak anılacaktır. Diğer oyunlardan kat kat fazla oynanan Kara Böcek, Neşecan'ın o küçücük haliyle Cumhurbaşkanı İsmet İnönü ile de tanışmasına vesile olacaktır.
Daha sonra Devlet Operası'na alınır. Soprano olarak yetiştirilir. Carmen, La Bohem operalarında, Çaykovski'nin Kuğu Gölü'nde yaşını aşan görevler alır. Muhsin Ertuğrul'la Büyükbaba ve Torunu oyununu birlikte oynarlar. Bu arada bir de Halkevi'nde de halk tiyatrosu eğitimi alır. Ve bütün bunlar o henüz ilkokula başlamadan gerçekleşir.
Nihayet ilkokula başlar! Altı yaşında, ikinci sınıftan. Ama aynı zamanda tiyatroda, operada rol alır; bale eğitimine devam eder, bir de üstüne gazinolarda ‘‘solist’’ olur. Yedi yaşındayken, semaverden çay içilip fındık fıstık yenilen Ankara Cebeci Dörtyol Aile Bahçesi'nde sahnede bulur kendini. Ablasıyla birlikte, Karaböcekler olarak türküler söylerler, Safiye Ayla, Hamiyet Yüceses'ten önce! Ama Neşecan tek başına ‘‘Bakmıyor Çeşmi Siyah’’, ‘‘Aheste Çek Kürekleri’’ ve inanmayacaksınız ‘‘Makber’’i icra etmektedir. Bahçe dolar taşar, Ankara çalkalanır. O ise bebeklerle hiç oynamayan, evcilik oynayan kızları ‘‘Allah Allah, yapma şeylerle oynuyorlar’’ diye garipseyen bir çocuktur o zaman.
Eh sonunda bir tercih yapacaktır; ne de olsa yedi yaşına gelmiştir! Tabii ailesinin etkisiyle tercih sahneden yana olur. Operayı bırakır ama, okul, konservatuvar ve sahne devam eder. Bu arada Fahri Kopuz'dan, Türk müziği, nota ve solfej dersleri alır. Bir bakarsınız, plakçılar kapıda. Yedi yaşında ilk plağını da doldurur: Bir Arap şarkısı Alloma ve Tintin Tini Mini Hanım
Ortaokulu bitirince ablası evlenir ve Neşe Karaböcek tek başına sahnelerdedir artık. Ama o batı, özellikle İspanyol müziğine merak sarmıştır. Ankara Radyosu'nda Flamingo Dans Orkestrası eşliğinde Latin Amerika müziği icra eder. Sonra ‘‘Türk müziğinde daha çağa uygun, çok sesli bir değişiklik yapmak lazım’’ der kendi kendine. Bir şarkı bulur, gerçi kendisinden önce 11 kişi tarafından okunmuştur ama meşhur olmamıştır. O ise aradığını bulmuştur; şarkıyı batı enstrümanlarıyla İspanyol tarzında çaldırır ve okur. ‘‘Artık Sevmeyeceğim’’ ve ‘‘Ağlama Değmez Hayat’’ın olduğu 45'lik, 5 milyon satar! O artık bildiğimiz Neşe Karaböcek'tir. İlk Altın Plak ödülünü o zaman alacak ve sonra bunların sayısını 16'ya çıkarıp, rekoru hálá kimseye kaptırmayacaktır.
Pek çok tarzı dener ve hepsindede başarılı olur. Arabeski çıkaran ve sonra baba Orhan Gencebay'ın karşısında arabeskin annesi olan odur. Ama Klasik Türk Müziği de okumuştur, arabesk de Latin de İspanyol da... Hatta türküler; batı enstrümanlarıyla, ‘‘Pop türkü’’ olarak. Amerika'ya ilk gittiğinde, kimse bilmezken, Türkçe sözlü new age'le döner geri. Hep arar, bir süre sonra kendisi bıkar çünkü. 15-20 yıldır kışları yaşadığı Amerika'da şimdi yine bir ‘‘yeni sound’’ bulmuştur ama buraya gelmesi için biraz erkendir.
Peki bu arada opera? Hálá sever; ama ‘‘bu işlere girince, dönüşü zor olur ya...’’ Yine de ara sıra acaba Opera'ya başvursam mı, diye düşünmeden edemez.
Şimdi eski gazinoların önünden geçtiğinde o şaşaalı günleri hatırlıyor. Eskiden adabıyla oturulup müzik dinlenen masalarda şimdi göbek atılmasını anlayamıyor.
Neşe Karaböcek 13 Ağustos 1974 tarihinde Tevfik Yener ile evlenir. Biri ilk evliliğinden olmak
üzere iki oğlu vardır. (Alper ve Hasan)
16 Altın 45'lik plak, 2 Altın Long Play, 1 Altın Bülbül (5 Adet Altın 45'lik yerine verilmiştir.)
2 Altın Kaset, 1 Altın Heykel, ve çok sayıda dergi, gazete, mecmua adına verilen ödüllerle sanat
dünyasındaki rekorun sahibidir. Ayrıca Bing Crosby'den sonra dünyada en çok altın plak alan 2.
sanatçıdır.
Filmografisi
Düğün Şarkıcısı, (2008)
Eh neredeyse bir ermiş olduğu, sesin güzel hatta soprano olduğu çok geçmeden ortaya çıkar; cumbada oturup sokağa bakarak ve elindeki çorba kaşığıyla tempo tutarak ‘‘Çile Bülbülüm Çile’’, ‘‘Fincanı Taştan Oyarlar’’, ‘‘Limon Ektim Taşa...’’ gibi şarkıları döktüren, henüz 2,5 yaşında bir kızdır.
Babasının Devlet Demiryolları'ndaki görevi nedeniyle Ankara'ya taşınmalarının ardından, komşuların da zorlamasıyla, Ankara Radyosu'nda çocuk korosunu yöneten Ayşe Abla'ya götürür annesi. Ama Ayşe Abla elinde kaşıkla kocaman kocaman şarkılar söyleyip, kocaman kocaman şarkıcılara taş çıkaran küçük Neşecan Göktürk'ü ne yapsın; o çocuk şarkıları söyleyen çocuklarla çalışmaktadır! Fakat anne dayatınca, konservatuvara götürmesi için bir kart yazar.
Neşecan birkaç gün sonra, büyük bir salonun ortasındaki kuyruklu piyanonun önündedir. Nazım Ülgen ‘‘çocuk’’u görünce uzun bir ‘‘Aaaaa’’ çeker; beklediğinden çok küçüktür çünkü. Neyse, elinde kaşığı ve boyu piyano tuşlarının hizasında olmak üzere, bir ‘‘Çile Bülbülüm’’ çeker Neşecan. Nazım bey ayağa fırlar:
- Hanım hanım bu çocuk ne böyle? Cüce mi yoksa?
- Beyefendi kendinize gelin! Görmüyor musunuz küçücük çocuk.
- Afedersiniz birden şok oldum. Ne bileyim, hiç böyle şey görmedim.
O sıralarda Ankara Devlet Tiyatrosu Küçük Tiyatro Bölümü kurulur. Muhsin Ertuğrul'un talimatıyla gazetelere ilan verilerek, tiyatroya alınacak yetenekli küçükler aranır. Neşecan yine büyük bir salonda, Muhsin Ertuğrul'un karşısındadır şimdi. O da şaşırır duyduklarına ve gördüklerine. Ama bir sorun vardır: ‘‘Daha ilkokula gitmiyor, okuma yazması yok. Oyunu nasıl ezberler...’’ Yine de imtihanı kazanır; üstelik tiyatro, şan ve bale bölümlerine kabul edilir. İlk rolü ‘‘şarkı söyleyen bir kuş’’tur, yaşı 3,5'ken alır bu rolü. Sonra Mümtaz Zeki Taşkın'ın yazdığı iki oyunda başrol oynar: Yıldız Ece ve Kara Böcek. Mümtaz Bey'in hep ‘‘Böcek’’ diye sevdiği ve bu nedenle de adına bu oyunu yazdığı Neşecan, sonraları hep Neşe Karaböcek olarak anılacaktır. Diğer oyunlardan kat kat fazla oynanan Kara Böcek, Neşecan'ın o küçücük haliyle Cumhurbaşkanı İsmet İnönü ile de tanışmasına vesile olacaktır.
Daha sonra Devlet Operası'na alınır. Soprano olarak yetiştirilir. Carmen, La Bohem operalarında, Çaykovski'nin Kuğu Gölü'nde yaşını aşan görevler alır. Muhsin Ertuğrul'la Büyükbaba ve Torunu oyununu birlikte oynarlar. Bu arada bir de Halkevi'nde de halk tiyatrosu eğitimi alır. Ve bütün bunlar o henüz ilkokula başlamadan gerçekleşir.
Nihayet ilkokula başlar! Altı yaşında, ikinci sınıftan. Ama aynı zamanda tiyatroda, operada rol alır; bale eğitimine devam eder, bir de üstüne gazinolarda ‘‘solist’’ olur. Yedi yaşındayken, semaverden çay içilip fındık fıstık yenilen Ankara Cebeci Dörtyol Aile Bahçesi'nde sahnede bulur kendini. Ablasıyla birlikte, Karaböcekler olarak türküler söylerler, Safiye Ayla, Hamiyet Yüceses'ten önce! Ama Neşecan tek başına ‘‘Bakmıyor Çeşmi Siyah’’, ‘‘Aheste Çek Kürekleri’’ ve inanmayacaksınız ‘‘Makber’’i icra etmektedir. Bahçe dolar taşar, Ankara çalkalanır. O ise bebeklerle hiç oynamayan, evcilik oynayan kızları ‘‘Allah Allah, yapma şeylerle oynuyorlar’’ diye garipseyen bir çocuktur o zaman.
Eh sonunda bir tercih yapacaktır; ne de olsa yedi yaşına gelmiştir! Tabii ailesinin etkisiyle tercih sahneden yana olur. Operayı bırakır ama, okul, konservatuvar ve sahne devam eder. Bu arada Fahri Kopuz'dan, Türk müziği, nota ve solfej dersleri alır. Bir bakarsınız, plakçılar kapıda. Yedi yaşında ilk plağını da doldurur: Bir Arap şarkısı Alloma ve Tintin Tini Mini Hanım
Ortaokulu bitirince ablası evlenir ve Neşe Karaböcek tek başına sahnelerdedir artık. Ama o batı, özellikle İspanyol müziğine merak sarmıştır. Ankara Radyosu'nda Flamingo Dans Orkestrası eşliğinde Latin Amerika müziği icra eder. Sonra ‘‘Türk müziğinde daha çağa uygun, çok sesli bir değişiklik yapmak lazım’’ der kendi kendine. Bir şarkı bulur, gerçi kendisinden önce 11 kişi tarafından okunmuştur ama meşhur olmamıştır. O ise aradığını bulmuştur; şarkıyı batı enstrümanlarıyla İspanyol tarzında çaldırır ve okur. ‘‘Artık Sevmeyeceğim’’ ve ‘‘Ağlama Değmez Hayat’’ın olduğu 45'lik, 5 milyon satar! O artık bildiğimiz Neşe Karaböcek'tir. İlk Altın Plak ödülünü o zaman alacak ve sonra bunların sayısını 16'ya çıkarıp, rekoru hálá kimseye kaptırmayacaktır.
Pek çok tarzı dener ve hepsindede başarılı olur. Arabeski çıkaran ve sonra baba Orhan Gencebay'ın karşısında arabeskin annesi olan odur. Ama Klasik Türk Müziği de okumuştur, arabesk de Latin de İspanyol da... Hatta türküler; batı enstrümanlarıyla, ‘‘Pop türkü’’ olarak. Amerika'ya ilk gittiğinde, kimse bilmezken, Türkçe sözlü new age'le döner geri. Hep arar, bir süre sonra kendisi bıkar çünkü. 15-20 yıldır kışları yaşadığı Amerika'da şimdi yine bir ‘‘yeni sound’’ bulmuştur ama buraya gelmesi için biraz erkendir.
Peki bu arada opera? Hálá sever; ama ‘‘bu işlere girince, dönüşü zor olur ya...’’ Yine de ara sıra acaba Opera'ya başvursam mı, diye düşünmeden edemez.
Şimdi eski gazinoların önünden geçtiğinde o şaşaalı günleri hatırlıyor. Eskiden adabıyla oturulup müzik dinlenen masalarda şimdi göbek atılmasını anlayamıyor.
Neşe Karaböcek 13 Ağustos 1974 tarihinde Tevfik Yener ile evlenir. Biri ilk evliliğinden olmak
üzere iki oğlu vardır. (Alper ve Hasan)
16 Altın 45'lik plak, 2 Altın Long Play, 1 Altın Bülbül (5 Adet Altın 45'lik yerine verilmiştir.)
2 Altın Kaset, 1 Altın Heykel, ve çok sayıda dergi, gazete, mecmua adına verilen ödüllerle sanat
dünyasındaki rekorun sahibidir. Ayrıca Bing Crosby'den sonra dünyada en çok altın plak alan 2.
sanatçıdır.
Filmografisi
Düğün Şarkıcısı, (2008)
Kertenkele (1986)
Kuklalar (1976)
Duyun Beni (1975)
Almanya'da Bir Türk Kızı (1974)
Kısmet (1974)
İntizar (1973)
Niyet (1973)
Sevda Yolu (1973)
Ah Koca Dünya (1972)
Aşk Sepeti (1972)
Anneler ve Kızları (1971)
Kuklalar (1976)
Duyun Beni (1975)
Almanya'da Bir Türk Kızı (1974)
Kısmet (1974)
İntizar (1973)
Niyet (1973)
Sevda Yolu (1973)
Ah Koca Dünya (1972)
Aşk Sepeti (1972)
Anneler ve Kızları (1971)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder