David Hume, 26 Nisan 1711 yılında Edinburgh'ta doğdu. İngiliz deneyciliğinin (amprizm) en büyük temsilcilerindendir. Edinburg Üniversitesi’nde felsefe okudu.
23 yaşında Fransa’ya gitti. 4 yıl kaldığı Fransa’dan dönerken, 1738'de ''İnsan Doğası Üstüne Bir İnceleme'' adlı eserini tamamladı. Çalışmak zorunda olduğundan bir generalin yanında sekreterlik yapmaya başladı.
Avrupa’da birçok ülkeyi dolaştığı sırada ilk eserindeki düşüncelerini yeniden ele alıp işleyerek 1748'de ''İnsan Zihni Üstüne Bir Araştırma'' adlı eseri yayınladı. İngiltere’ye döndüğünde rahatça çalışıp, araştırma yayabileceği Edinburg Hukuk Fakültesi Kitaplık Memurluğu işini başladı. Burada çalıştığı dönemde 1755 yılında ''İngiltere Tarihi'' adlı eserini tamamladı. Bu eserin yarattığı etkiyle üne kavuştu.
1763 yılında elçilik katibi olarak Fransa’ya gitti. Orada J. J. Rousseau ve ansiklopediciler ile kurduğu yakın dostluk düşünsel zenginleşmesine katkıda bulundu. İngiltere’ye döndükten sonra kısa bir süre. Dışişleri Bakanlığı’nda çalıştı. Buradan ayrılarak Edinburgh’a döndü.
David Hume, 25 Ağustos 1776 tarihinde Edinburgh'ta öldü.
Hume, deneyciliği en önemli, dayanaklarından birini Berkeley felsefesinde bulurken, John Locke’un görüşlerinden de önemli etkiler alıp, bunlarda da temellenir. Kalkış noktası ''Tasavvurların Kaynağı Nedir?'' sorusudur.
Hume’a göre bilincin iki içeriği vardır; izlenimler ve ideler .
Her türlü düşüncenin, idenin tasarımın kökeninin temel malzemesinin kesinlikle deney olduğunu savunarak, İngiliz deneyci geleneğini doruğuna çıkartır. Hume’a göre izlenimler ilkin bellekte ide durumuna girerler. Fakat her izlenim ide olur olmaz donuklaşır ve canlılığını yitirir. İzlenimlerin ideleri birleştirilirken anımsama mekanizması devreye girer. İşte bu bağlamada doğru ve yanlış olan düşünceler ortaya çıkar. Bilgi insana ilişkindir ve insanda ortaya çıkar. İnsan dış dünyanın varlığını tam olarak bilebilir mi? Doğru bilgi öznesini tam olarak verebilir mi?
David Hume’a göre dış dünyanın varlığını tam olarak bilmekten yoksunuz. Çünkü akıl, dış dünyayı kanıtlamak da yetersizdir. Bu nedenle ona yalnızca inanabiliriz. Hume, insanın Rönesans’tan bu yana dayandığı en temel ilke olarak gördüğü nedenselliği şiddetle eleştirir. Ona göre bize, doğada nedenselliği verecek bir izlenim yoktur. Doğada olaylar birbirleri ardından gelirler ve biz bunu algılarız. Ama olayların art arda gelmeleriyle olayların dene etki ilişkisi içinde olmaları ayrı şeylerdir. Başka bir deyişle, doğadaki olaylar bize neden etki bağlantısına ilişkin izlenim vermezler. Öyleyse nedensellik algılanamaz.
İngiliz aydınlanmasının kuramsal temel dayanağı ve 18. yüzyıl İngiliz felsefesindeki emel bilgi akımı olan Hume deneyciliği ve felsefesi, Immanuel Kant’ı ''dogmanit uykularından uyandırmış'' ve Kant felsefesine olduğu gibi çağdaş Pozitivist felsefeye de önemli katkılarda bulunmuştur.
23 yaşında Fransa’ya gitti. 4 yıl kaldığı Fransa’dan dönerken, 1738'de ''İnsan Doğası Üstüne Bir İnceleme'' adlı eserini tamamladı. Çalışmak zorunda olduğundan bir generalin yanında sekreterlik yapmaya başladı.
Avrupa’da birçok ülkeyi dolaştığı sırada ilk eserindeki düşüncelerini yeniden ele alıp işleyerek 1748'de ''İnsan Zihni Üstüne Bir Araştırma'' adlı eseri yayınladı. İngiltere’ye döndüğünde rahatça çalışıp, araştırma yayabileceği Edinburg Hukuk Fakültesi Kitaplık Memurluğu işini başladı. Burada çalıştığı dönemde 1755 yılında ''İngiltere Tarihi'' adlı eserini tamamladı. Bu eserin yarattığı etkiyle üne kavuştu.
1763 yılında elçilik katibi olarak Fransa’ya gitti. Orada J. J. Rousseau ve ansiklopediciler ile kurduğu yakın dostluk düşünsel zenginleşmesine katkıda bulundu. İngiltere’ye döndükten sonra kısa bir süre. Dışişleri Bakanlığı’nda çalıştı. Buradan ayrılarak Edinburgh’a döndü.
David Hume, 25 Ağustos 1776 tarihinde Edinburgh'ta öldü.
Hume, deneyciliği en önemli, dayanaklarından birini Berkeley felsefesinde bulurken, John Locke’un görüşlerinden de önemli etkiler alıp, bunlarda da temellenir. Kalkış noktası ''Tasavvurların Kaynağı Nedir?'' sorusudur.
Hume’a göre bilincin iki içeriği vardır; izlenimler ve ideler .
Her türlü düşüncenin, idenin tasarımın kökeninin temel malzemesinin kesinlikle deney olduğunu savunarak, İngiliz deneyci geleneğini doruğuna çıkartır. Hume’a göre izlenimler ilkin bellekte ide durumuna girerler. Fakat her izlenim ide olur olmaz donuklaşır ve canlılığını yitirir. İzlenimlerin ideleri birleştirilirken anımsama mekanizması devreye girer. İşte bu bağlamada doğru ve yanlış olan düşünceler ortaya çıkar. Bilgi insana ilişkindir ve insanda ortaya çıkar. İnsan dış dünyanın varlığını tam olarak bilebilir mi? Doğru bilgi öznesini tam olarak verebilir mi?
David Hume’a göre dış dünyanın varlığını tam olarak bilmekten yoksunuz. Çünkü akıl, dış dünyayı kanıtlamak da yetersizdir. Bu nedenle ona yalnızca inanabiliriz. Hume, insanın Rönesans’tan bu yana dayandığı en temel ilke olarak gördüğü nedenselliği şiddetle eleştirir. Ona göre bize, doğada nedenselliği verecek bir izlenim yoktur. Doğada olaylar birbirleri ardından gelirler ve biz bunu algılarız. Ama olayların art arda gelmeleriyle olayların dene etki ilişkisi içinde olmaları ayrı şeylerdir. Başka bir deyişle, doğadaki olaylar bize neden etki bağlantısına ilişkin izlenim vermezler. Öyleyse nedensellik algılanamaz.
İngiliz aydınlanmasının kuramsal temel dayanağı ve 18. yüzyıl İngiliz felsefesindeki emel bilgi akımı olan Hume deneyciliği ve felsefesi, Immanuel Kant’ı ''dogmanit uykularından uyandırmış'' ve Kant felsefesine olduğu gibi çağdaş Pozitivist felsefeye de önemli katkılarda bulunmuştur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder